BU GÜN 8 MART
Sevmek ve sevilmek, insanın yaşamının her döneminde insana lazım olan ve ilk sıralarda yer alan bir gereksinimdir. Binlerce yıldır insanlığı en çok meşgul eden konulardan da biridir. Sevmeye ve sevilmeye kâinat içinde yaratılan, düşünen ve düşünemeyen her canlının ihtiyaç duyduğu manevi bir güçtür.
İnsanlar, biraz daha ileri giderek, aşırı sevginin adını “ AŞK” koymuşlardır. Doğa aşkı, İlahi Aşk, Sevgililerin aşkı Vb.
Bu gün 8 Mart Dünya kadınlar günü kutlanmaktadır.
Ülkemizde de, insanlarımızın %80’inin dilinde kadın ve kadın hakları, kadının özgürlüğü, kadınlara yapılan istismarlar, baskılar, kurulan binlerce platformda on binler, Kadın haklarını haykıracaklar…
Bana göre bunların hepsini insan hakları içine alarak, karşıtlık oluşturma yerine, bu gün kürsülere en çok çıkacak olan Devlet ricalinin, sadece kürsülerde konuştuklarını makamlarında uygulasalar, insan hakları boyutunda dünya da birinci sıralarda olur, günlere takılmadan her gün her saat ve her yerde SEVGİNİN ve AŞKIN güzelliklerini yaşarız.
Türk Milleti çok eski tarihinde ve Orta çağda, Anadolu ve Trakya’da, Kadın erkek eşitliğini, sevgiyi ve aşkı yaşayan bir millet olarak, bu gün sancılı yaşıyorsak, taklitçiliğin dışına çıkamayışımızdandır.
Ortadoğu ve Arap yarım adasında ve dünyanın birçok yerinde kız çocuğu doğan babanın utanç duyduğu, kadınlara cariye olarak bakıldığı, Avrupa kıtasında tüm insanlığın ayaklar altına alındığı insanlık ayıbı bir yaşam sürerken, Orta Asya da, Anadolu’da ecdadımız insana ve kadına en büyük saygının ve değerin verildiği dönemleri yaşamıştır. Asrı saadet döneminde kadınlarımızı, İslam en üst mertebeye ve insanca yaşama ulaştırmıştır.
14 Şubat Sevgililer günü, 8 Mart kadınlar günü, Mayıs ayında Anneler günü, bana göre tüm insanlığı, bir avuç çıkar gurubunun istismar günleridir.
Aşkı, sevgiyi, sevgiliyi, eşi, Anneyi ve bacılarımızı bir günlere hapsetmek, onları hatırlama günleri belirlemek en büyük insanlık ayıbıdır.
“AŞK, geçici bir görme kusurudur”
Bu sözü söyleyenler, kadını sadece bir üretim makinesi olarak görenlerin sarıldığı çarpık bir düşüncedir. Oysa, kadın ve Erkek birlikte, bir üretim makinesinin ayrılmaz ve vazgeçilmeyen ana parçalarıdır.
İnsan sevgi üreterek, sevilmeyi kurumsallaştırmak ister, sevgiyi kurumsallaştıramayan toplumların baskıları, özgürce sevgilerini haykıramayan iki sevgilinin, yaşarken sıkıntı verse de yüreklerini titreten, akıllarını meşgul eden ve sürekli yaşamak isteyecekleri duygu olarak ortaya çıkan aşk, Hayal edilenle gerçek arasındaki fark anlaşılıncaya kadar geçen süreyi kapsar. Sevgiye hoş görü ile bakan bir sisteme sahip olmayan toplumlarda, “AŞK” hayaller ile gerçekler arasındaki farkı göremeyen kadın ve erkek arasındaki,
“Kara kaşın kara gözün
Bin derdi var kara kızın
Kavuşmamız hayal bizim
Yar aşkımız gizli kalsın” vb.
Duyguların Türkülerle anlatıldığı, olağanüstü bir kaynaşma ve anlaşma halidir.
Tabularından kurtulamamış, sevgiyi gereği gibi yaşayamayan toplumlarda, “AŞK” kronikleşmiş bir hastalık halidir.
Bunu sözümü, “AŞKI” ve Seven’lerin aşkını hiçe saymak, aşağılamak adına söylemiyorum. Toplumsal tabuların daha çok kadına uyguladığı baskıyı anlatma adına söylüyorum.
Günümüzde “AŞKIN” daha çok yaşandığı, hem de gizliliği yüksek oranda olan ülkeler geri kalmış ülkelerdir. Aşk hem duygusal hem de fizyolojik bir gerçektir. Duygunun yoğun olduğu insanlar ağır stresler yaşarlar.…
Tarihe baktığımız da kavuşamayan aşıkların, ölümlerinin çoğu ince hastalıktan (VEREM) olduğunu hikâyelerinden okuruz.
Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun vb.
Genel olarak, kadınlar sevgiyi, erkekler cinselliği ön plana çıkarırlar. Aşkı ateşleyen ve sürdüren en önemli etkenin cinselliğe ulaşma isteği olduğu için, bizim gibi sağlıksız aşkın çoğunlukta yaşandığı toplumlarda, cinsel tatminden sonra aşk ömrünü tamamlamış görünür. Çoğu Toplumlarda, Aşkın özgürlüğü önündeki en büyük engel, cinselliliğin, anlamsız tabular ile hapsedilmesi, konuşma özürlü hale getirilmesidir. Sonuçta ya ayrılık, ya zoraki birliktelikler başlar. Sağlıklı aşkı yaşayan toplumlarda, aşkın sevgiyi güçlendirmesi, cinsel arzuyu ikinci plana itmesi sonucu mutlu ve özgür yaşam alanları açılır.
Ülkemiz kadınları,
Mutlu yaşam sürmek istiyorlarsa, Platformları ve kürsüleri terk edip, Kapitale teslim olmuş dünya düzeni içinde, Feminizmin gülen yüzüne aldanıp, kendilerini ve erkekleri ötekileştirmeden, meşru olan haklarına kavuşana kadar eğitimli kadınların çoğalması için çalışmaya,
Bağımlı değil sağlıklı aşk yaşamaya,
O olmazsa ben yaşayamam sendromuna girmemeye,
Aşkım için ölürüm, ördürürüm düşüncesinden uzak durmaya özen göstermelidirler.
Her şeye rağmen, Tüm kadınlarımızın 08 Mart Dünya Kadınlar gününü yürekten Kutluyorum. 08 MART 2022
ALLAH’A EMANET OLUNUZ