İSTEĞİMİZ SADECE ÖZGÜRLÜK
Bugün sizlerle 19 yaşında bir üniversite öğrencisinin, bana yazdığı mektubundaki düşüncelerini paylaşıyorum…
“Ben 19 yaşında bir Üniversite öğrencisiyim,
Kendimi 18 ila 30 yaş arası, genç dediğiniz kesimi temsilen, sizlere sesleniyorum.
Sizler, sohbetleriniz de, kürsülerde, TV’lerde, Gazete köşelerinde, sizin gençliğinizdeki saygının sevginin kalmadığından, kendi zamanınızdaki öğrenciliğinizden, “Eti senin kemiği benim” Öğretmene teslim edilmenizden bahsedip,
Bizleri, saygısızlıkla, sevgisizlikle, edep adap bilmeyen bir gençlik olarak nitelendiriyorsunuz.
İnsanları, erkekler ve kadınlar diye ayrım yapmanız yetmezmiş gibi ayrıca birde siz yetişkinler ve biz gençlik olarak ayırıyorsunuz. Bu ayırımdan sonra, sürü mantığı ile sizlere saygı (Teslim olan) duyan ve başına buyruk (Anarşist) olan diye gençliği tasnife tabi tutuyorsunuz.
Sizler, Gençlik derken, gözünüzde iki türlü gençlik görüyorsunuz.
Üniversite Gençliği
Sokaktaki, çalışan ve avare gençlik
Sokaktaki gençlik,
Cepte keklik gördüğünüz, her türlü baskıya ve ağır sözlere katlanıp itaatkâr olan gençlik, korktuğunuz, zaman zaman sizlere diş gösteren, zılgıt çeken, beslediğiniz, kullandığınız, tetikçi yaptığınız asi gençlik…
Bunlarla ciddi hiçbir sorununuz yok gibi yaşıyorsunuz. Zaman zaman bu gençliğe her türlü hizmeti yapmak zorunda da kalıyorsunuz…
Üniversite gençliği,
Ey! Kendilerini yetişkin ve yaşlı görenler, sizlerin asıl sorununuz, okuyan, araştıran Üniversite gençliği, Üniversite gençliğinin nereye koştuğunu iki de bir gündeme getirip atıp tutuyorsunuz. Öncelikle, siz yetişkinler, öncelikle siz kendinizin nerede durduğunuzla ilgilenmeniz gerekmez mi?
Sizlere alternatif olabilecek, sizin yerinizi alacak gençliğin asıl sorunları ile sizlerin hiç ilginiz olmadığını bizler biliyoruz. Sizleri de en çok bizim bu bilmemiz rahatsız ediyor
Dünyanın, bu günkü Eksantrik durumunu gençlere mi yoksa yetişkinlere mi borçluyuz?
TV. Ekranlarından, İnsanların yüzüne baka baka yalan söyleyen, dinlere, dillere ve kendinden olmayan tüm değerlere küfür eden, Siyasetçiler, Bürokratlar, Gazeteciler ve Akademisyenler hangi üniversitenin öğrencileri-dirler?
Sanat adına her türlü yalanı söyleyenler, ahlâksızlığı yapanlar, bel altı, diz üstü film ve dizileri halka sunanlar, hangi üniversitenin öğrencileri-dirler?
Sizler önce kendinize bir çeki düzen verin, sonra gençliğe laf söylemeyi bırakıp, yetişkinlere, açgözlülükten vazgeçmelerini, nefsin şeytan sofrasından kalkıp, İradenin ve aklın rahmetiyle ıslanmalarını tavsiye edin.
Biz gençler, Ülkemizin geleceği olduğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz. Bizler özgürlük istiyoruz. Aklımızın ve irademizin, nefsimizin elinde oyuncak olmasını istemiyoruz.
Sizler dün, bu dünyanın geleceği değil miydiniz ki; bugünden şikâyetçi oluyorsunuz.
Sizler, öncelikle gününüzü kurtarın.
Yarını ”Sizlere teslim ediyoruz” hamasi söylemlerinizden vazgeçin.
Siz bu günlerinizi kurtaramazken, bizleri eleştirme hakkına nasıl sahip oluyorsunuz, bizler sizin eserleriniz değil miyiz ki; Yarınların emanetçisi olarak bizlere bakarken bile nefsin esaretinden kurtulamıyorsunuz?
Akşam evinizde yemekten sonra sadece kahvenizi içerken, Televizyon kanallarındaki programlara bir göz atın, ya da eşinize gündüz kuşaklarında izlediği programları sorun lütfen…
Nasıl çarpık ilişkilerin olduğunu, kimin elinin kimin cebinde olduğunu, insanlığı, ne türlü kültürel yozlaşmaya uğrattığınızı, ya da büyük sıfatlara sahip sözde akademisyen ve bilim adamlarının kendilerini kimlere sattığını, kimler adına programlar, söyleşiler yaptığını görün.
Bizlerin sosyal medyadaki feryatlarımızı da görün, onlara nasıl veryansın ettiğimizi de görün…
TV. Kanallarını lağım kanalına çeviren siz yetişkinler, kendi pisliklerinizi kapatmak için bizim sosyal medyada ki paylaşımlarımızı acımasızca eleştirirsiniz.
Gece eğlencelerinde, her türlü ahlâksızlığı yapan, futbolcu, artist ve sözde şarkıcıları göz ardı ederken, üniversite kampüslerinde rektörü ve dekanı eleştiren öğrencilere kelepçe vurup gözaltına alınmasını alkışlarsınız.
Siz yetişkinler, yemek yerken, çay içerken, sohbetleriniz de saçma sapan fikirlerinizi tartışırken, sizi dinleyen 15-16 yaşlarındaki ortaokul ve lise öğrencisi çocuklarınızın “Ya şu annemin, babamın ne kadar da saçma düşünceleri var” Diyerek, içlerinden, sizleri eleştirdiklerini kaçınız düşünüp hissedebiliyor acaba,
Hırsınızı, azgın arzularınızı, bir yana atıp birazcık çocuklarınıza kulak verin, onların hayallerini gerçekleştirmeleri için özgür bırakın. Sizin geleceğiniz çocuklarınızdır. Sizler paranızı çoğaltmak için dünyayı beton yığınına çeviren inşaatlara yatırım yapacağınıza çocuklarınıza yatırım yapın. Kıskanmayın, gurur duyun, sizin çocuklarınız sizlerden daha iyi dünyayı okuyor, geleceklerini sizlerden çok daha iyi düşünüyor. Dikkat edin, sizler atalarınızı, dedelerinizi unuttunuz, çocuklarınızda sizleri unutacak, aslında hepimiz birer nöbetçiyiz. Nöbetimiz bitince çekip gideceğiz.
Ey! Yetişkinler,
Biz gençleri sevin, iyi yetiştirin, önümüzü açın, bize geçmişimizi, tarihimizi, insanlığımızı öğretin, özgürlüğümüzü verin, verin ki; Bizler yarın sizlerden nöbeti devraldığımız da sizleri hatırlayalım.
Yozlaşıp, sizler gibi olmayalım.
Sizler emanetlere sahip çıkamamışsınız, nasıl ve ne hakla geleceği bizlere emanet edeceksiniz. Her yetişkin başını ellerinin arasına alıp, sırt üstü yatıp “Ben ülkem için ne yaptım” diye uzun uzun düşünmelidir.
Eleştirdiğiniz bu gençlik, 21 Yaşında İstanbul’u fethetti. Ama genç Fatih’in babası ”İşte ben, işte devlet, devlet benim, mülk benim” dememiş, Atası, Oğuzhan’ı, Alparslan’ı, Osman gaziyi, Ahmet Yesevi’yi, Yunus’u, Hünkâr Veli’yi, Edibali’yi, Türk’ün, İstanbul’un Fethine kadar Anadolu da 400 yıl verdiği mücadeleyi, döktüğü kanı iyi öğrenmesi için onu Akşemsettin gibi hocaların hocasına teslim etmişti.
Atatürk’ün gençliğe hitabesini, bir asırdır, tüm okulların ve kurumların duvarlarına okunsun diye astınız. Ama onu okuyacak, onu yorumlayıp anlamlandıracak genç kafaları ne kendinize ne de gençliğin gövdesine oturtamadınız.
Bu gün, ne sizler birer ikinci Muratsınız, nede o koca koca Prof’lar, birer Akşemsettin, İstanbul da eski İstanbul değil, ne sığınacağımız bir Atatürk var, ne de Anadolu (Türkiye) eski Anadolu…
Bu gün, tüm Dünya’ya Kovit-19, maske taktırdı,
Ey! Dünyanın ve Ülkemin yetişkinleri, biz gençler, zaten sizleri, hep maskeli tanıdık.
Merak etmeyin, kaygılanmayın, biz gençler, inancımızla, imanımızla, Milli ve Manevi şuurumuzla, çağın insanlık anlayışı ile geçmişimize bakıp, tanıyıp, kendimize iyi bir gelecek kuracak güce ve iradeye Yaradan’ın izniyle sahibiz.
İsteğimiz, sadece özgürlük.”
Elçiye zeval olmazmış, hoşça kalınız.