Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam

Reklam
Gazete Torbalı

ÇANAKKALE

ÇANAKKALE

Türk’ün tarihinden gelen kültürünü, İslam inancı içinde birlikte yaşadığı tüm renklerle birleştirip kaynaştırarak oluşturduğu Vatan ve Millet şuurunun tüm dünyaya gösterdiği en kanlı, en şerefli, en acı bir insanlık dramıdır.

Mustafa Kemal Atatürk; “Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebeleri’ni kazandıran bu yüksek ruhtur.” diyerek tarif etmiştir.

Çanakkale, 20. yüzyıl dünyasına imanlı bir müdafaanın geçilemeyeceğini gösteren ve günümüz dünyasına da örnek olabilecek acı bir insanlık dramı yaşamıştır.

Çanakkale’de asırlardır birikmiş kini kusmaya gelmiş bir haçlı sürüsü vardı.

Teknolojiyi, silahı, parayı arkasına almış kendisini aşağılanmışlıktan kurtarmak isteyen şeytanın açılmayı bekleyen sofrası vardı.

Çanakkale’de adına medeni dedikleri ama İslam’ın kanına susamış bir yamyam sürüsü vardı.

Çanakkale’de leş kargalarının sessiz uçuşlarına aldanmış dünyanın mazlum milletlerinin umutları vardı.

Çanakkale’de çakal sürülerinin zafer çığlıkları vardı.

Çanakkale’de bütün dünyanın, beyazı, esmeri, siyahı, mazlumu, zalimi her türden insanı vardı.

Çanakkale adeta, başıboş bırakılmış vahşi insan sürülerinin bir sirki halindeydi.

Acımasızca saldırdılar, yakmak, yıkmak, öldürmek, ezmek zevkine erişmek istiyorlardı. Denizden karadan saldırıyorlardı. Çanakkale bir dünya arenasına dönmüştü.

Çanakkale bir insanlık dehşetini yaşıyordu. Günler aylar geçti ama Çanakkale geçilmedi.

Çanakkale tüm dünyaya imanlı bir müdafaanın geçilemeyeceğini göstermiştir.

Türk’ün tarihten gelen karakteri ile İslam içinde bütün renklerle oluşturduğu o büyük millet ruhu Çanakkale de bütün dünyaya gösterilmiştir.

Biz Türk’üyle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Arnavut’uyla, Boşnak’ıyla bir bütünüz ve büyük bir milletiz. 

Çanakkale’yi geçemeyenler, İstiklal savaşımızda canlarını zor kurtarıp kaçanlar bugün bizi içimizden parçalayıp, yozlaştırıp geçmeye çalışıyorlar.

Bizdeki bu birlik ruhumuzu, inancımızı zayıflatmak istiyorlar. O gün silahları ile teknolojileri ile sözde medeniyetleri ile paraları ile bizi cephe de teslim alıp geçemeyenler, Bugün, silahı göstermeyip, Medeniyet söylemi, Teknoloji ve para gösterimi ile bizi içten teslim almaya çalışıyorlar.

Kaç yıl, kaç asır uğraşırlar bilinmez ama bu gün bu aymazlığımız, bu vurdumduymazlığımız, bu yozlaşmamız devam ettiği sürece onların iştahları her gün artar, teslim olmayız, teslim alamazlar ama çok ağır bedeller öder ve ödediğimiz bedellerin yaralarını sarmak bize daha ağır bedeller ödetmeye devam eder.

Biz Çanakkale’de 250 bin gencimizi şehit verdik, bu gençlerimiz içinde eli kalem tutan gençlerimizin ve babaların oranı çok yüksektir.  Bu bedellerin arkasından ülkemiz de ailelerimiz, ilim irfan yuvalarımız ve devlet kurumlarımız öksüz kalmıştır.

Öksüz kalan aileler ilme ve teknolojiye yetişememiş, ilim irfan yuvalarımız boş ve köhne bırakılmış, devlet kurumlarımızda da gayrimüslimlerin ve dönmelerin çoğunlukta olduğu bir yönetim kadroları ile idare edilmiş. Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi kurarken ve yaşatma mücadelesi verirken bu sıkıntıları büyük ölçüde yaşayarak bugünlere kadar gelebilmişiz.

Keşke imparatorluk iyi yönetilseydi de Çanakkale olmasaydı. Biz de böyle bir zaferi kutlamasaydık.

Keşke orada 250 bin şehit vermeseydik de bugün %100 eğitim ve öğretim seviyesine çıkmış bir toplum olsaydık.

Aslında Çanakkale şerefli bir savunma ve var olma direncinin ve azminin imanla bütünleşmesinin bir örneğidir. Ama bir büyük milletin ileride çekeceği sıkıntıların ve ödeyeceği bedellerin de bir işaretidir.

Atatürk, Çanakkale’yi çok iyi anlayan ve yorumlayan bir asker, komutan ve devlet adamı olarak istiklal savaşını başlatmıştır.

Bugün ülkemizi yöneten ve yönetmeye talip tüm kadroların Çanakkale’yi, İstiklal Mücadelemizi ve Büyük Komutan, Devlet adamı ve Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü öncesi ve sonrası ile çok iyi değerlendirip yorumlaması gerektiği gerçeğini görmesi şarttır.

Hicret’in, Bedir’in, Uhud’un ve Asrı Saadet döneminde İslam’ın ödediği bedelleri değerlendiremeyen İslam âleminin, 1400 yıldır halen daha bedel ödemeye devam etmesi, ağır bedeller ödeyerek kazanılan zaferlerin çocuklarımıza ninni, halkımıza masaldan öteye götüremediğimiz anlatımımızdan kaynaklandığı bilincine varamamamızın sonucudur.

Bilinçli birliktelikten ve birbirimizi anlamamızdan başka çaremiz olmadığını fark etmek ve şeytanın nefis sofrasından kalkarak şuurlu bir iradenin rahmetinde ıslanmaktan başka çaremiz olmadığını görmeliyiz.

Çanakkale’yi zafer olmaktan ziyade milletimize ve İslam âlemine “Bir Musibet Bin Nasihatten daha hayırlıdır” atasözümüzle anlamlandırarak nesillerimize anlatmalıyız.

HOŞÇA KALINIZ

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ