ZAMAN MAKİNESİ
Zar zor bir tane temin ettim. İkinci el ama olsun, işimi görecek gibi, Alman malı, “Hafıza” marka, değişeni yok…
Beşerinki nisyanla malul, hele bir de teknolojiye başvuralım bakalım…
Yol boyu sesi çıkmadı. Ayrancılara doğru sallandık, uyandı. “Nereye gidiyoruz?”
Torbalıya…
“Ha şu Abdülhamit’in ahırından bozma ilçeye mi?”
Tövbe tövbe… Bak makine efendi öyle ulu orta Abdülhamit falan deme, önüne arkasına şöyle bir “han, hakan, muhteşem, zat-ı şahaneleri” gibi bir şeyler ekle, valla ecdada dil uzatıldı diye başın belaya girer, benden söylemesi…
Bizim kahvenin garsonunun adı da Abdülhamit ama ben ona “Abdul” diye sesleniyorum. Neme lazım, her an biri çıkıp; “sen ecdadımızı ne diye ayağına çağırıyorsun, hakkın ve haddin değil” der mi?
Der…
Böyle bir iki nesil yetiştirdik hamdolsun…
“Bana bak çiplerimin tasını attırma, ben o ecdadın ne haltlar çevirdiğini hepinizden iyi bilirim…”
Hadi bir: “tövbe tövbe” daha…
*
İşte görüyorsun “ahır” yerinde, hafif bir iki dokunuşla çay-kahve servisi…
“Evet, ahır yerli yerinde…”
*
Ha bir de hububat ambarı vardı, onu da ‘Kent Arşivi’ yaptık, yazın takılanlar çok oluyor, serin…
“İyi yapmışsınız, ileride tarım arazileri üzerine yaptığınız binaların, fabrikaların betonlarını yersiniz; lezzeti konusunda bende kayıt yok…”
Falcı makine…
*
Büyüdük, geliştik, çoğaldık. “Kerpiç kerpiç üstüne” kurduk binaları, çiçek tarlaları gibi, fena mı yani? Kapıda güvenlik, ortada havuz…
Yeni trend…
“Bak kardeşim, sen efendi birine benziyorsun, benim için de bir çuval dolusu para döküp buralara kadar getirdin, size bir faydam olsun bari. Sene 1928, Dağkızılca fayı uyandı ve Torbalının canını yaktı. Yine uyanacak ve bu defa daha çok can yakacak. Papyonlu zelzele hocalarına inanmıyorsanız bana inanın…”
İnanmaz mıyım dostum, o yüzden belediyeyi kültür merkezine taşıdık temeli sağlam. Ne de olsa kültürlü bina, garanti…
Pazar yerini aranıp durma, devrelerin karışır valla. Bir kentin pazarla imtihanını hep beraber yaşıyoruz. Hele şu yerel seçimleri kazasız belasız bir görelim, gelen düşünsün…
.
*
“Neden, siz düşünce özürlüsü müsünüz?..”
Yapma dostum dalıma basma, kontaktörlerini parçalarım senin. Bizde düşünen adam çok da, yapan yok. Yapmak bir ‘fiil’, sadece gramer derslerinde okutulur, o kadar…
Yapacak bir babayiğit çıkar da, ilçenin şu ara kafası karışık. Bir değişim rüzgarıdır gidiyor. Neyin değişeceği, nasıl değişeceği; kısmi değişimlerle nispi sonuçların, köklü değişimlerle köksüz oluşumların olup olmayacağı konuları havada, cevapsız. Listesinin tepesindeki ismini bir kalemde çizen ‘Övünçlü’ belediye başkan aday adayıyla, ‘Seferoğulları’ CHP kurultayı yolunda. Bakalım heybelerinde nelerle dönecekler…
“Beni CHP’nin işlerine karıştırma, orayı çözecek makine daha icat edilmedi…”
Hayır, sen o topa girme, etrafa bak yeter, Torbalının eski halini en iyi sen bilirsin, nasıl dişe dokunur işler yapmış mıyız?..
“Evet, yaptığınız işler, diş dışında her şeye dokunmuş, çevre bitmiş, Fetrek, Çevlek ölmüş. Sanayinin kolları mahalle aralarında. Mermer suyu, taş tozu, sabaha karşı geniz yakan yanık yağ, kullananın aklını alan akıllı kavşaklar. Daha ne olsun. Sen iyisi mi beni ambalajla ve iade et. Torbalı benim kalan bütün devrelerimi yakar, masraf açarım sana…”
Hay Allah! Giderek birbirimizi daha iyi anlamaya başlamıştık…
BÜYÜK ZORLUKLARLA KAZANILMIŞ ZAFERİN TACI CUMHURİYET, YÜZÜNCÜ YILIN KUTLU OLSUN. BAĞIMSIZLIĞI KAREKTERİNE OYA GİBİ NAKŞETMİŞ KAHRAMAN RUHUN ŞAD OLSUN.
Mehmet ERGÜN